Felsefe nedir?
Felsefe en genel belirleme ile bir bilgi üretme etkinliğidir. Düşünbilim veya felsefe, sözcük kökeni olarak Yunanca seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum anlamına gelen “phileo” ve bilgi, bilgelik anlamına gelen “sophia” sözcüklerinden türeyen terimin işaret ettiği entelektüel faaliyet ve disiplin. Buna göre, felsefe Yunanlılar için, ‘bilgelik sevgisi’ ya da ‘hikmet arayışı’ anlamına gelmiştir. Başlangıçtaki bu özgün anlama göre, her türden bilimsel araştırmacıya filozof adı verilmiştir.
Felsefe varlık ve düşünmeyi oluşturan ilkeler, gerçeklik ve nedenselliğin araştırılmasıdır. belirli bir konuda yoğun ve sistematik düşünmektir.Çoğunlukla büyük filozofların çalışmalarının toplamına denilir.
Spor Felsefi Nedir?
Spor felsefesi spor yapan insanın felsefesidir;yani bir insan felsefesidir. Spor felsefesi spor ile ilgili olan felsefe çalışmasıdır.Genel görünümde felsefe yapanlar spora ilgisiz, spor yapanlar felsefeden habersiz olunca “Spor Felsefesi” kavramı felsefe çevrelerinde küçümsenirken, spor çevrelerinden anlamsız ve boş söylem olarak görülüyor. Sonuçta “Spor Felsefesi” birbirine çatılmış iki bilinmez gibi kalıyor.
Ne var ki, batı düşünce tarihinde de Spor Felsefesini besleyen pek çok gelişme bulunmasına karşın, spor felsefesinin ortaya çıkışı ancak 20. yüzyılın ortalarına doğru gerçekleşmiştir.
Ülkemiz için yeni bir konu olan spor felsefesi Spor Biliminin ilk anından itibaren Spor Felsefesi konusunun da gündeme getirildiğini görebilirsiniz.
Spor Felsefesinin Alanı
Spor felsefesinin alanı Sporun ne olduğunu, sporun özünü, sporun hakikatını araştırmaktır.Spor Felsefesinin özünü oluşturan soru “spor nedir” sorusudur.Spor felsefesi iki disiplinli bir çalışmadır. İçinde hem spor,hem felsefe bulunmaktadır.Ama spor felsefesi genellikle felsefe ağırlıklıdır.
Spor Felsefesinin Tarihsel Gelişimi
Bir felsefe olarak Spor Felsefesinin başlayışı 1950li yıllara kadar geri gitmektedir. Avrupa’da ilk Spor Felsefesi Sempozyumu 1952 yılında Almanya’da Osnabrück’te düzenlenmiştir. Ne var ki Spor Felsefesini hazırlayan çalışmaları modern çağ için Rönesansa kadar geri götürebiliriz. Bu çalışmalar 18. yy.’da üç ülkede İsveç, Almanya ve İngiltere’de önemli gelişmeler gösterirler. İkinci Dünya Savaşından sonraki yıllarda felsefede ciddi bir çalışma alanı oluşturur. Spor Felsefesi bağımsız bir felsefe disiplini olarak görüldüğü gibi Yaşama Felsefesinin bir alanı olarak da ele alınmaktadır.
Türkiye’de Spor Felsefesinin Başlangıcı
Ülkemizde Spor Felsefesi ilk kez 11-12 Kasım 1990 tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde düzenlenen “Türk Alman Kültür diyalogunda Spor Felsefesine yeni yaklaşımlar” isimli sempozyumla başlamıştır.
Böylece yapılmakta olan Spor Felsefesi çalışmaları ilk kez Doç. Dr. Atilla Erdemli’nin öncülüğünde derli toplu bir tartışma ortamına girmiş ve kitaplaştırılmıştır. Günümüzde bazı Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokullarında Spor Felsefesi dersi lisans düzeyinde verilmektedir.
OLİMPİZM
Olimpizm vücut, zihin ve ruh niteliklerini dengeli bir şekilde birleştirerek, insanın bir yaşam felsefesine girmesi demektir
Olimpizmin Amacı
Fiziksel sportif oyunların kültür ve eğitimle kaynaştırılarak mücadeleden zevk alma, üstün örneklerin eğitici değerini çıkarma ve genel ahlak kurallarına saygı gösterme temellerinde insana hayatının yolunu açmaktır.
Başka bir deyişle; sporun her yerde uyumlu insan gelişmesine hizmet etmesine sağlamak bu yolla insan saygınlığını titizlikle koruyan barışçıl bir toplumun yaratılmasında özendirici rol oynamaktadır.
Olimpizm Düşüncesinin Kapsadığı Hususlar
Olimpizm düşüncesinin esası insanın uyumlu bir şekilde gelişmesini sağlamaktır.
Olimpizm düşüncesinin, insanın uyumlu gelişmesinin anahtarının yaşam tarzının iyileşmesi olduğu vurgulanıyor.
Olimpizm düşüncesinde vücut terbiyesine insanın uyumlu gelişmesinin gerçekleştirilmesinin yolu olarak bakılıyor.
İnsanın ahenkli gelişme hedefine ulaşılabilmesi için vücut terbiyesinin eğitim ve kültür ile birleştirilmesi savunuluyor.
Olimpizm düşüncesinde olimpiyat oyunlarının örnek rolü üzerinde duruluyor.
Olimpizmin Tarihsel Gelişimi
“Olimpizm” sözü, ilk defa olimpik hareketin atası Fransız Baron Pierre de Coubertin tarafından kullanıldı. Ancak Baron Pierre de Coubertin, yarattığı bu terim için hiç bir zaman doğrudan, açık ve kesin bir tanımlama yapmadı. Fakat Coubertin, farklı zaman ve yerlerde “Olimpizm” için değişik ifadeler kullandı. Örneğin, 1896 yılında “dünya barışını koruyan güçlü bir faktör”, 1908 yılında “güç beden kültürü”, 1929 yılında “felsefe ve din öğretisi bazında kurulan bir kuram” ve 1931 yılında “yücelik, saflık, dayanıklılık ve fiziksel takviye gücü okulu” gibi ifadelerle olimpik düşünceyi tarif etmiştir.
Coubertin, ayrıca Olimpizm düşüncesini “manevi bir vaziyet”, “itikat” ve “gençlerin taptığı hedef” olarak da tanımlamıştır.
Kısacası, Coubertin olimpizmi mücadelenin kabul edilmesi, tehlikenin küçük görülmesi, vatan sevgisi, özgürlük, silahşorluk ruhu olarak bilinen kavramlar üzerinde oturtmuştur.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) Romanyalı üyesi Alexandru Siperco 1974 yılında “olimpizm düşüncesi” için belli bir terim getirilerek, Olimpiyat Tüzüğü’ne yazılmasını önerdi. 10 yıldan fazla süren tartışmalardan sonra, “olimpizm düşüncesi” sözü nihayet 16 Haziran 1991 yılında yürürlüğe giren “Olimpiyat Tüzüğü”nde yer aldı.
Olimpizm ve Olimpiyatların ilişkisi nedir?
Olimpiyat Oyunları Olimpik İlkelere (Olimpik Anlaşma /Olympic Charter ‘da belirlenmiş) göre düzenlenirler. Olimpiyat Oyunlarının amacı olimpizmin içinde bulunan dostluk, kardeşlik, mükemmellik, daha iyi ve güzele ulaşmak, her türlü dil, din, ırk , politik görüş ve benzerlerinin üzerinde yaşayabilmeyi insanlara anımsatmak ve yaşatmak amacıyla düzenlenir. Bu nedenle Olimpizm , olimpiyat oyunlarının temel anlayışıdır.
Olimpizm Düşüncesinin Yok Oluşu
Olimpiyatlar artık uluslararası bir gösteri dünyasına dönüşmüştür.Sporcular da bu renkli dünyanın olmazsa olmaz tamamlayıcısıdırlar. Ne var ki bu renkli, görkemli dünya sadece bir avuç sporcunun işine yaramaktadır. Yıldız sporcu kazançları da günümüzde milyon dolarlarla ifade edilmektedir. Örneğin “ Rummenige bir yılda 1,28 milyon DM reklam geliri elde etmiştir.”. Ancak bu parıltılı dünyada zayıfa, başarısıza,güçsüze, kaybedene yer yoktur.
Onlar Olimpik arenada sadece bir figüran olmaktan öteye geçmezler Onlara söylenen kazanmanın değil, katılmanın önemli olduğudur. Olimpiyatların ticarileşmesi, Olimpik ruhu da yaralamış, Olimpik ruhun yerini kazanç, başarı, rekabet,rekor, üstünlük tutkusunun baskın olduğu faydacı bir anlayış almıştır.Böylece ekonomik yasalar Olimpik düşüncenin yara almasında ikinci bir etken olmuştur. Doğaldır ki özellikle 1980’lerden itibaren başlayan küreselleşme olgusunun da bu gidişatta büyük payı vardır. Çünkü “ küreselleşme aynı zamanda . milli ekonomilerin dünya ile bütünleşmesini, teknolojinin, üretimin,tüketimin ve finansmanın önündeki sınırların kalkmasını istiyor.”.
Sonuç olarak soyut bir evrensel adalet, ahlak arayışı toplumun ekonomik altyapısı, o dönemde egemen olan üretim ilişkileri elverdiği ölçüde gerçeklik kazanır. Bu bakımdan salt spor yoluyla evrensel bir adalet gerçekleştirmek, yukarıda belirttiğimiz gelişmeler de göz önüne alındığında hala bir düş olmaktan öteye geçememektedir. Soyutla somut arasındaki çelişki Olimpizm de olduğu kadar belki de yaşamın hiçbir alanında bu kadar belirgin değildir .
KAYNAKLAR
Yrd.Doç.Dr. Ayşe Atalay OLİMPİYATLAR OLİMPİK RUHA YABANCILAŞIYOR MU
sporbilim.com SPOR FELSEFESİ
China Radio International Olimpiyat Dünyasından: Olimpizm düşüncesi