Genç ve dinamik nüfusa sahip olan ülkemizde ‘yönetişim’ dediğimiz kavram tam oturmadığı için “T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Üniversiteler, Türkiye Atletizm Federasyonu, Belediyeler, Sivil Toplum Örgütleri ve T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı” koordineli çalışmalar yürütemiyor, profesyonel sporcu eksikliği yaşıyoruz ve devşirme sporculara yöneliyoruz.
‘Burak ÖZTÜRK’
Türkiye genç ve dinamik halk kitlesiyle her alanda olduğu gibi sporda da idaalı olabilecek potansiyele sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre nüfuzumuzun %25’i 15 yaş altı çocuklar, %50’si ise 30 yaş altı bireylerden oluşmaktadır. Oldukça genç bireylere sahip ülkemizde sporun yeterince gelişmediğini söyleyebilirim.
Futboldan ata sporumuz dediğimiz güreşe kadar düşüşe geçtiğimiz süreçte Atletizm, adeta parlayan bir yıldız olarak ülkemizde altın yumurtlayan tavuk haline gelmişti. Ancak geçtiğimiz günlerde Almanya’nın Braunschweig kentinde düzenlenen Süper Lig Avrupa Takımlar Atletizm şampiyonasından sonra Türkiye, ligi sonuncu tamamlayarak 1. Lig’e düştü.
Braunschweig’daki şampiyonadan sonra ilk eleştiriler doğrudan sporculara yönelik oldu. Beklentilerin altında performans sergiledikleri düşünülen sporculara yönelik psikolojik baskı oluştu. Gelişmeler, bütünüyle takip edilmeden sığ bir düzlemde yorumlanıyor. Özellikle, eksikler, cezalılar, yeterince performans sergilemeyenler, başka etnik kökenden gelen sporcuların Türk vatandaşlığı verilerek milli takıma kazandırılmasına kadar bir yığın değerlendirme çıkıyor karşımıza. Hatta yarışmadan sonra sporcuların eğlendiklerini ya da ruhsuz olduklarını iddaa edenler bile var.
Türk atletizmi çalkantılı dönemler geçiriyor. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor, atletizm camiası adeta dedikodu kazanına döndü. Gelinen süreçte bazı dönüm noktaları var tabi. 2013 yazında Eşref Apak, Aslı Çakır Alptekin, Nevin Yanıt gibi sporcularımızın da yer aldığı bir çok sporcunun dopingli çıktığı iddaaları Türkiye Atletizm Federasyonu Eski Başkanı Mehmet Terzi’nin istifası ile sonuçlandı. Sn. Terzi’nin istifasını doğru buluyorum. Ancak çeşitli medya kuruluşları ve bazı art niyetli çevrelerin tek suçlu olarak başkanı göstermelerini de yadırgadığımı belirtmeliyim.
Mehmet Terzi, 2004 yılında Mehmet Yurtdoğan’dan görevi aldığından 2013 yılına kadarki süreçte atletizmi, Türk sporunu yurtdışında en başarılı şekilde temsil eden branşlardan biri haline getirdi. Özellikle T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın kurulması ile birlikte Atletizm Federasyonu’nun bütçesi artmış ve aynı paralellikte gelişme göstermişti.
Her şey güllük gülistanlık iken ne oldu da bu günlere gelindi? Avrupa Süper Ligi’nde aldığımız başarısız neticeler gösterdi ki doping cezaları ve eksik oyuncular nedeniyle boşalan sektörlere yeni sporcu yerleştirmekte zorlanıyoruz. Çünkü yeterince sporcu portföyümüz yok.
Genç ve dinamik nüfusa sahip olan ülkemizde ‘yönetişim’ dediğimiz kavram tam oturmadığı için “T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Üniversiteler, Türkiye Atletizm Federasyonu, Belediyeler, Sivil Toplum Örgütleri ve T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı” koordineli çalışmalar yürütemiyor, profesyonel sporcu eksikliği yaşıyoruz ve devşirme sporculara yöneliyoruz.
Yönetişim konusunu biraz açmak istiyorum. Yönetişim, katılımcı ve paylaşımcı yönetim anlayışını ifade eder. Ben de bir atletizm hakemiyim ve görev aldığım yarışmalar süresince yaşadıklarım yönetişim eksikliğini bariz bir şekilde ortaya koyuyor: “Bir çok okul sporları organizasyonunda bulundum ve gelişmelere tanıklık ettim. Çok başarılı ve yetenekli çocuklara şahit oldum. Bazen öğretmeni, bazen ailesi, bazen de ekonomik sebepler yüzünden çocuklar spora yönelemiyorlar. Karnı aç olarak, parasızlıktan uzun mesafeler yayan gelerek yarışmalara katılan çocuklara da şahit oluyorum çoğu zaman. Aynı zamanda sağlık problemi yaşayan çocuklardan tutun da okuldan izin alamadığı için yarışmalara katılmayan çocuklar da var.” T.C. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yer aldığı şura toplantıları ya da bakanlığın kendi yayınlarında, sporun eğitimdeki önemine vurgu yapılmasına rağmen hala çocuklar spora katılım yönünden okul izni engeline takılmaktadır. Halbuki T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı ve T.C. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuyu gündeme getirerek sorunları çözebilir. Ekonomik sebepler ise burs, malzeme desteği ve başarılı sporcuların tabana yayılarak ödüllendirilmesi sağlanarak çözülebilir.. Ülkemizin bir çok yerinde spor tesisleri yapılıyor, elbette ki bunlar ihtiyaç. Ancak spor yapan insan olmayınca boş spor tesisleri zamanla ahıra ya da ambara dönüşür.
Üniversitelerin önemine de değinmek istiyorum. Üniversitelerde spor ile eğitim iç içe olmalıdır. Sporda en gelişmiş ülke olarak kabul edilen ABD’de, üniversite eğitiminde spor programları entegre halindedir. Kolejler, üniversiteler ve spor kulüpleri doğru yönetim, uygun ve esnek müfredat ile uyum içinde çalışarak bizlere yönetişim örneği sunuyorlar. Başarılı pazarlama faaliyetleri ile birlikte Ulusal Üniversiteler Spor Birliği (NCAA)’nin sadece yayın gelirlerinin 1 milyar dolara yaklaştığı söylenmektedir. Bir asırdan fazla geçmişe sahip olan NCAA ile eş değerlikte olan yapılanma, ülkemizde yeni yeni oluşmakta ve 1997’de kurulan Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu (TÜSF) adı altında örgütlendi.
Süper Lig’de aldığımız hezimete dönecek olursak eksik, cezalı, devşirme sporcular ya da ruhsuz oynuyorlar ve eğleniyorlar diyerek bu iş çözülmez. Sporcular da bir insan, nihayetinde eğlenmenin en doğal hak olduğunu düşünüyorum. Spor; sevgi, barış, dostluk ve kardeşliktir. Sporu evrensellikten uzaklaştırarak baskı ve şiddet unsuru haline getirmek etik bir davranış değildir.
Türkiye’de fedakar Atletizm antrenörlerimiz, sporcularımız, eğitimcilerimiz ve yöneticilerimiz var. Teknik alt yapı ve imkanlar olarak çağdaş normlara uygun tesislerimiz Türkiye Atletizm Federasyonu’nun yönetiminde kullanılıyor. T.C. Gençlik ve Spor Bakanımız Sn. Akif Çağatay Kılıç ve Türkiye Atletizm Federasyonu Başkanımız Fatih Çintimar’ın destekleriyle Türk atletizmini daha iyi noktalara taşıyabiliriz. 2023 vizyonu doğrultusunda 10 milyon lisanslı sporcuya ulaşma hedefi belirleyen Türkiye bu potansiyele sahiptir.
‘Burak ÖZTÜRK – Spor Yöneticisi’