Besyo’lu ,A Milli Takım ve Sivasspor’un genç storperi Ümit Kurt TFF Tam Saha Dergisine özel açıklamalarda bulundu. Soru cevap şeklinde gerçekleşen röportaj şu şekilde:
Futbola ilgin ne zaman ve nasıl başladı?
Futbola babamın sayesinde başladım. Zaten futbola büyük bir ligim vardı. Bir de bronşit hastasıydım. Futbola ilgimi fark eden ve hastalığı yenmem için de spor yapmam gerektiğini düşünen babam beni Osmaniye’deki futbol okuluna yazdırdı. Bu konuda da şanslıydım çünkü okulu kuran eski profesyonel futbolcu İbrahim Şahin babamın yakın arkadaşıydı. Beni yetiştiren hoca da İbrahim Şahin’dir zaten. 9 yaşından 16 yaşına kadar o okulda futbol eğitimi aldım. Okulun A Genç ve B Genç düzeyindeki takımlarında oynadım, birçok şampiyonluk yaşadım. Daha sonra İbrahim Şahin Hocam bağlantılarını kullanarak beni Ankaragücü’ne gönderdi. Ankaragücü’nde altyapı sorumlusu Arif Peçenek’ti. Bir hafta B Genç takımla antrenmanlara çıktım. Takımın başındaki Muammer Özdemir Hoca beni beğendi. O sırada lise 2. sınıftaydım. Kaydımı Osmaniye’den Ankara’ya aldırıp Ankaragücü’nün B Genç takımında oynamaya başladım.
Futbolla eğitimi birlikte sürdürebildin mi?
Biraz aksamalar olsa da üniversiteyi bitirdim. Kırıkkale Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’ndan antrenörlük bölümü mezunuyum.
Ankaragücü’nde çok karışık bir dönemde futbol oynadın. Takımın tüm oyuncuları ayrılınca kulüp yoluna genç oyuncularla devam etmek zorunda kaldı ve bu da o oyuncular için bir şans oldu değil mi?
Evet, o dönem genç oyuncular için şans oldu ama ben daha öncesinde de A takımla antrenmanlara çıkıyor, kadroda yer alıyor ve zaman zaman da oynama şansı buluyordum. Yani o kaos dönemi yaşanmasa da takımın bir parçası haline gelmiştim. Ama takım dağıldıktan ve maddi sıkıntılar başladıktan sonra diğer genç arkadaşlarımız adına da büyük bir şans doğdu ve o oyuncular da gereken performansı göstererek hak ettikleri yerlere geldi.
Süper Lig’deki ilk maçından söz eder misin?
Olimpiyat Stadı’nda İstanbul Büyükşehir Belediyespor’a karşı oynamıştım. Bana ilk şans veren teknik direktör Mesut Bakkal’dı. O maç öncesi öyle heyecanlıydım ki, Mesut Hoca beni sakinleştirmek için, “Bu maçta kendi kalene gol atsan bile sana kimse bir şey söyleyemez. Ben sana o kadar güveniyorum” demişti. İlk kornerde ileri çıkmış ve kafayı vurup golü atmıştım. Dünyalar benim olmuştu. Golden sonra Mesut Hocaya öyle bir koşmuştum ki, maçın içinde öyle bir depar atmamışımdır. Üç dakika sonra da fibula kemiğim kırıldı. Hiçbir darbe de yoktu. Sıçradıktan sonra ayağımın üzerine ters düştüm. Ligin bitmesine 6 hafta vardı. İyileştim ama bu sefer de ayak bileğim kırıldı. Allah’tan o sezon ligler 1 ay geç başladı da bana ilaç gibi geldi. Ligin dördüncü haftasına yetiştim. Ziya Doğan Hocam beşinci haftada Gençlerbirliği maçının kadrosuna aldı beni. Hatta ertesi hafta da Galatasaray maçında hava hâkimiyetimden dolayı forvet oynatmayı bile düşünmüştü. Sonrasında Ziya Hoca bıraktı, Hakan Kutlu takımın başına geldi.
Genç oyunculardan kurulu o takımla verdiğiniz mücadeleden söz eder misin? Yaşadığınız şey çok farklı bir tecrübeydi…
Gerçekten de hiçbir futbolcunun yaşamaması gereken şeyleri yaşadık. Tesislerde yiyecek yemek, içecek su bulamıyorduk. Oyuncular birbirlerinden borç almaya başlamıştı. Herkesin ödemeleri vardı ama para yoktu. Bu işin maddi tarafı. Bir de manevi tarafı var tabiî. Maça çıkıyoruz, yanımızda başkan yok, yönetici yok, bize destek verecek kimse yok. O dönemde sağ olsun taraftarlarımız aralarında para toplayıp getiriyordu da kendimize yiyecek alıyorduk. Yaşım çok genç olmasına rağmen ben de takıma kaptanlık ve abilik yapıyordum. Tabiî şimdi bakınca o dönemleri yaşamanın faydasını da görüyorum. O sıkıntılar insanı pişiriyor, olgunlaştırıyor. Daha 23 yaşındayım ama sanki 30 yaşındaki oyuncuların olgunluğuna sahibim.
Başlangıçtan beri stoper mi oynuyorsun?
Osmaniye’de sol açık ve sol bek oynuyordum. Ziya Hocam da beni zaman zaman sol bek oynatmıştı. Onun dışında hep stoper oynadım.
İdollerin, beğendiğin oyuncular var mı?
Çok beğendiğim ve takip ettiğim tek oyuncu Sergio Ramos. Agresifliğini ve soğukkanlılığını çok takdir ediyorum. Arkadaşlarım ve hocalarım benim de o tipte bir oyuncu olduğumu söylüyor.
Aslında top rakipteyken agresif olup topu ayağına aldıktan sonra soğukkanlı kalmak çift kişilikli olmak gibi bir durum. Bunu nasıl başarıyorsun?
Bana göre iyi defans oyuncularının en önemli özelliği budur. Topu kazanırken agresif olmak, topu kullanırken sakin kalmak. Bunu başarabilenler fark oluşturuyor. Ben de böyle bir oyuncu olmaya çalışıyorum. Topu kullanma özelliğimi biraz daha geliştirebilirsem çok daha iyi yerlere gelebileceğimi düşünüyorum.
Ankaragücü’nden Sivasspor’a transferin nasıl gerçekleşti?
Aslında baya sıkıntılı bir süreçti. Beşiktaş o dönemde beni alternatif stoper olarak düşünüyordu. Gençlerbirliği ve İstanbul Büyükşehir Belediyespor’la da görüşmüştük. Ancak sonrasında Rıza Çalımbay Hoca beni arayınca Sivasspor’a gitmem gerektiğine karar verdim. Çünkü Rıza Hoca bana, “Seni direkt oynatacağım. Sende bu kapasiteyi görüyorum” demişti. Bildiğiniz gibi her futbolcu oynamak ister. Ben de oynatılma garantisini alınca Sivasspor’un teklifini ikiletmedim.
Sivasspor’da stoper bölgesinde oldukça tecrübeli yabancılar varken onları yedek bırakmayı başardın.
Dediğiniz gibi Rajnoch ve Navratil gibi ülkelerinin millî takımlarında oynayan tecrübeli stoperler vardı ama ben alt ligden gelmeme rağmen ilk on birde oynamayı başardım. Biraz önce belirttiğim gibi Rıza Hoca zaten en baştan bana bunu söylemişti. Kamp dönemini Sivasspor’da geçirdim ve o dönemde çok iyi çalıştım. Buna rağmen ilk maçıma çıkmadan önce Rıza Hoca beni dört defa toplantıya çağırdı. Ben takıma katılmadan önce Sivasspor kupada Fenerbahçe’ye yenilmişti. İkinci maçı Bursaspor’la oynuyorduk ve çok kritik bir müsabakaydı. Hoca bana “Bu maçı da kaybedersek gruptan çıkma şansımız kalmayacak. Bu maçta ister tribünde, ister kulübede otur, takımı tanı” dedi. Ben de hocaya, “Futbol Süper Lig’de de, 1. Lig’de de aynı, buraya oynamaya geldim, bana güven” karşılığını vermiştim. Rıza Hoca da bana güvendi ve oynattı. Gerçekten de çok iyi oynadım ve 2-1 kazandık. 21 günde 7 maça çıktım. Ama Trabzonspor maçında arka adalem yırtıldı. 5 hafta oynayamadım.
Formayı giydiğin günden beri o kısa sakatlık dönemi dışında hiç yedek kalmadın. Bu istikrarı neye borçlu olduğunu düşünüyorsun?
Düzenli antrenman yaptığınız, kendinize iyi baktığınız zaman hiçbir sıkıntı yaşamıyorsunuz. Ben düzenli yaşayan, iyi beslenen, iyi dinlenen bir oyuncuyum. Gençliğin getirdiği enerji sayesinde antrenmanlarda da iyi çalışıyorum ve çok şükür bu sayede istikrarlı bir çizgi yakaladım.
Seninle birlikte futbola başlayan pek çok arkadaşın bugün başka işler yaparken, sen Millî Takım oyuncusu oldun. Seni onlardan ayıran en önemli özelliğin ne olduğunu düşünüyorsun?
Bu soruya çalışma azmi, sabır ve sadakat diye cevap verebilirim. Hiç durmadan çalışıp gerisini Allah’a bırakacak ve sabırla bekleyeceksiniz. Sahip olduğunuz mesleğe sadakat duyacak ve ona göre yaşayacak, hocalarınızın, büyükleriniz söylediklerine de sadık kalacaksınız. Hocalar bir şey söylüyorsa mutlaka bildikleri bir şey vardır. Hep yaşları hem de bu süreçte yaşadıkları itibarıyla hocalar futbolculardan daha tecrübeli insanlar ve bu tecrübeye saygı göstermek, ondan yararlanmak gerekiyor.
Söz hocalardan açılmışken, futbol kariyerine e fazla etkileyen teknik adamlar kimler?
Beni A takıma ilk çıkartan hoca Ümit Özat. Ondan hocalığın yanında bir abi olarak da çok şey öğrendim. Bizim arkadaşımız gibiydi. Bana sanki 40 yıldır o takımın oyuncusuymuşum gibi davranıyordu. Onun sayesinde çok özgüvenliydim. Sonrasında beni Süper Lig’de ilk oynatan Mesut Bakkal var. Onun da müthiş bir antrenman tekniği var. Hem eğlenceli antrenman yaptırır hem de gerektiği kadar çalıştırır. Sonrasında Rıza Hoca ile çalıştım. Hem kişiliği ve karakteriyle hem de yaptırdığı antrenmanlarla müthiş bir insan. Sivasspor’dan ayrılsa da en azından haftada bir arar, kendisiyle görüşürüm.
Roberto Carlos gibi efsane bir futbolcu şu anda teknik direktörlüğünü yapıyor. Bize biraz ondan söz eder misin? Roberto Carlos’u farklı kılan özellikleri neler? Oyuna nasıl bakıyor? Futbolcularıyla ilişkisini nasıl düzenliyor?
Carlos’un ikili ilişkileri harika diyebilirim. Zaman zaman bizimle oyuna katılıyor. Brezilyalı oluşu bizim de işimize yarıyor. Çok rahat bir insan. İzin konularında ve antrenman programında bize karşı çok anlayışlı. Ama zaman zaman da çok sertleşebiliyor. Maça çıkmadan önce bize “Kendiniz gibi oynayın, keyif alın” diyor. Antrenmanları kendisinin de eski hocası olan Valmir yaptırıyor ve işi de oldukça sıkı tutuyor.
Roberto Carlos’un senden beklentileri neler? Hangi özelliklerini beğeniyor ve onları öne çıkarmanı istiyor?
Sahada liderlik yapmamı istiyor. Ankaragücü’nde de başıma aynı şey gelmiş, yaşım genç olmasına rağmen takıma liderlik yapmıştım. Şimdi de ilk on birin en genç oyuncusu olmama rağmen Roberto Carlos benden liderlik yapmamı bekliyor. Ben de elimden geldiğince bu beklentisini karşılamaya çalışıyorum. Birinci derecede agresifliğimi, ikinci derecede de tekniğimi beğeniyor. Sol ayaklı bir oyuncu olarak sağ ayağımı da kullanabiliyorum. Sivas’ta boş zamanım çok olduğu için bu konuda çalışma fırsatı da buluyorum.
Geçtiğimiz sezon çok gol atan ancak çok da gol yiyen bir Sivasspor vardı? Bir savunma oyuncusu olarak bunu nasıl değerlendiriyorsun?
Çok gol atmamızın nedeni, çok yetenekli oyunculara sahip olmamız. Çok gol yememiz ise oyun sistemimizden kaynaklanıyor. Hocamız bizden savunmayı öne çıkartarak oynamamızı istiyor. Bu sayede topa daha çok sahip olabiliyoruz ancak bu sistem riskleri de beraberinde getiriyor. Ben yine de geçtiğimiz sezon çok gol atıp çok gol yiyen Sivasspor’un seyir zevki sağlayan, herkesin beğenisini kazanan bir takım olduğunu düşünüyorum. Zaten yediğinizden fazlasını attığınız sürece bir sorun da yaşamıyorsunuz.
A Millî Takım kadrosuna seçilmeyi bekliyor muydun?
Bu sezon geçtiğimiz sezona oranla daha başarılı bir performans sergilediğimi düşünüyorum. Dolayısıyla Millî Takım’dan davet alacağım yönünde bir beklentiye de girmiştim. Millî Takım’a çağrıldığımı kulüpten söylediklerinde büyük bir mutluluk duydum. Hemen annemi babamı aradım ve bu mutluluğumu paylaştım. Lig maçımız bittikten sonra bayram için yola çıkıp Osmaniye’ye gittim. Sabah birlikte kahvaltı yaptıktan sonra da Millî Takım kampına katıldım. Yani bayramda ailemden uzak kaldım ama Millî Takım’da olmak her şeye değer diye düşünüyorum.
Yeni bir oyuncu olarak kampta nasıl karşılandın?
Hiç yabancılık çekmediğimi söyleyebilirim. Bütün oyuncular son derecede sıcak davrandı. Olcay abiyle aram çok iyi. Zaten Bilal abiyle Ankara’dan tanışıyorum. Arda abi olsun, Mehmet Topal abi olsun bana yakın ilgi gösterdi.
Riva Tesisleri’ni nasıl buldun?
Bu kalitedeki tesisleri bir tek Ankara’da görmüştüm. Ankaragücü’nün 100. yılı için yaptırılan tesisler gerçekten de harikaydı. Riva’ya geldiğimde de aynı şekilde etkilendim. Tesislerin dizaynı ve yemekler mükemmel. Ortam son derece sakin ve çalışmaya müsait. Burada sadece işinize odaklanabiliyorsunuz.
Fatih Terim’le ilk kez çalışıyorsun. Hocanın senin üzerinde bıraktığı ilk izlenimler nedir?
Fatih Hoca bu ülkenin futbol duayeni. Onunla çalışma fırsatı bulmak benim için büyük bir şans. İnşallah kendisiyle uzun süreli çalışma fırsatı bulurum. Dilerim bundan sonra hep birlikte oluruz.
Bu sezon başında adın büyük takımların transfer listesindeydi. Gelecekle ilgili kariyer planlamanda neler var?
Aslında mukavelem gelecek sezon sonunda bitiyor. Devre arasından önce başkanımızla oturup konuşacağız ve sözleşmem hakkında bir karara varacağız. Benim hedefimse İspanya Ligi’nde oynamak. Bu konudaki fikrimi Roberto Carlos’a söylediğimde, “İspanya’da ekonomik kriz var. Orada büyük paralar kazanamazsın” dedi. Ben de kendisine, “Para istemiyorum ki” cevabını verdim. Gerçekten de geçinecek kadar bir ücret karşılığında orada oynarım. Önemli olan İspanya Ligi’nde oynayabilmek. Sonuçta orada 2-3 sezon forma giysem, sonrasında para da kazanırım.
Futbolun dışında nelerle uğraşıyorsun?
Sivas’ta iki muhteşem köpeğim var. Biri Alman kurdu, diğeri Golden. Onlarla birlikte yaşayabilmek için müstakil ev tuttum. Birlikte oyunlar oynuyoruz, şakalaşıyoruz. Kitap okumayı da seviyorum. Daha çok başarı hikâyeleri okumayı tercih ediyorum. Bir de takım arkadaşlarımla birlikte Kızılırmak’a balık tutmaya gidiyoruz.